1 Aralık 2010 Çarşamba












Deniz , akşamüstü uykusuna dalan masum bir bebek gibi süzülüyordu kayalıklara doğru . Ufukta beliren kızıllık , batmak üzere olan güneşin dilinde hüzzam makamında bir şarkının notalarını üflüyordu kulaklarıma . Elimdeki oltayı iyice salladıktan sonra kendimce en uzağa atmak için savurup bıraktım . Az ötede sapsarı saçlarıyla minik bir kız çocuğu ilişti gözüme. Annesinin elini sıkıca tutmuş bana bakıyorlardı birlikte . ' Rastgele ' dediklerini duyar gibi oldum ancak yaklaştıklarında ise bizim dilimizde konuşmadıklarını fark ettim .

Sonbaharın veda etmek üzere olduğu günlere gelmiştik ama kış henüz göstermemişti soğuk yüzünü daha . İki üç gün önce güçlü bir yağmurla tozlarından ve kirinden arınmıştı doğa ve kızıla dönen ağaç yaprakları duş almıştı böylelikle . Yeşilin maviye karıştığı sınırda iç açıcı bir görünüm vardı ve büyülüyordu insanı . Seyrek beyaz bulutlarla kaplıydı gökyüzü , yukarıdaki çam ormanının masmavi gökyüzüyle birleştiği yerde yanan bir piknik ateşinin dumanı bozuyordu renk uyumunu yalnızca . Avlanmaya geldiğimi unutuvermiştim her nasılsa. Birden oltanın ucunda suyun dalgalanması ile şansıma ilk balığı çektim kendime doğru , sarışın küçük kızın şansınaydı bu belki de . Bakışlarımla teşekkür etmek için başımı çevirdiğimde ise onların uzaklaşmış olduklarını gördüm . Bir iki tane daha yakalayıp ben de eve dönerim diye düşündüm o an . İkinci kez denize savurdum yine oltamı .

Anne ile kızı görünmüyordu artık. Bu kez orta yaşlı bir adam yaklaşıyordu bana doğru . Bakalım bu adamın şansına ne gelecek oltama diye düşünürken ' Merhaba ! ' diyerek hemen yanımdaki büyük kayanın üstüne ilişiverdi .

Yerden aldığı bir iki taşı ardı ardına fırlattı denize doğru . Belki de öfkeliydi , içindeki birikimi böylelikle denize boşaltıyordu . Ellerini yana koyup denizi kolaçan etti , bir sağa bir sola bakındı durdu , ben de ona koşullanıp bakındım çevreye . ' Birini mi bekliyorsunuz ? ' diye soracaktım ki yüzünün içerdiği anlamda takılıp kaldım öylece . Birbirimize baktık boş gözlerle , susarak konuşuyor gibiydik . Aslında konuşmayı seven biri gibiydi görünümü ama yine de giz dolu bakışları beni rahatsız etmişti . Güneşin battığı yere doğru kaydı gözleri ve denizdeki kızıllık yüzüne vurdukça yüzünün biçimi değişti gitgide, İçimi anlayamadığım bir burukluk kapladı . Az önce öfkeyle parlayan bakışları yerini umutsuz bir dalgınlığa bırakmıştı . Kötü bir haber alıp yıkılan , derin düşüncelere dalmış kimsesiz biri gibi bakıyordu ufuk çizgisinin kızıllığına . Tepemizde uçuşan martıların sesini bile duymuyordu sanki . Görünürlerde ikimizden başkası da yoktu .

Az öteden geçen balıkçı teknesinin oluşturduğu dalgalar üstüne oturduğumuz kayalıklara vurdukça , köpük köpük olan deniz ayaklarımızı ıslatıyordu . Elimdeki oltayı unutmuş ve tamamen adama odaklanmış kaygılı gözlerle aklından geçenleri düşünüyordum adamın . Ne o bana bir şey söylüyor ne de ben ona soruyordum , belki benim varlığımı hissetmiyordu bile . Eğilip yüzüne bakmaya çalıştım , oralı olmadı hiç . Tanıdığım ya da daha önceden gördüğüm biri mi diye düşündüm bir an , öyle olsa çıkarırdım .Hayır , hiç görmediğim biriydi bence , yabancıydı .

Yıllar önce bir otobüs yolculuğunda yanımda oturan birisi geldi aklıma , o da hiç tanımadığım birisiydi . Yanıma oturur oturmaz konuşmaya başlamıştı benimle . Hiç durmaksızın soru soruyordu , gece yolculuğuydu ve ben uyumak istiyordum oysa . Ne var ki soruları yanıtlamaktan uykuya sıra gelmiyordu . ' Ne iş yapıyorsunuz ? ' sorusunu alaylı bir biçimde ' serbest ticaret ' diye yanıtlayınca dayanamamış ve ' Hangi okulu bitirdiniz ? ' diye sormuştu . ' İlkokul ' yanıtım onu çok kızdırmıştı ve ' Yalan söylüyorsunuz ' diye çıkışmıştı . Birbirimize bakışıp gülüştükten sonra ' Ortaokul mezunuyum ' diye düzeltmeme karşın başını iki yana sallayıp kolumu silkeleyişini hiç unutmam , sanki kırk yıllık dostmuş gibi kızgın bir biçimde yüzüme bakarak ' Bu da yalan , doğruyu söyleyiniz lütfen ' sözü daha bir sertti , ' Tamam beyefendi siz haklısınız , ben lise mezunuyum ' sözünü söylememi bitirmeden , ' Neden doğruyu söylemiyorsunuz ? ' diyerek yalvaran bir biçimde uzun uzun yüzüme bakmıştı , azıcık da öfkeli , ta ki yüksek okul mezunu bir öğretmen olduğumu söyleyinceye dek . Ellerimi tutup ' Şimdi oldu işte !' deyişini asla unutmadım . Bu konuşmalar sonrası daha bir yakınlaşmış ve sabaha dek sohbet etmiştik onunla , yol boyu hiç uyuyamamıştım .

Neden mi geldi şimdi durup dururken bunlar aklıma ? Bilmem ki ! Sanırım ben de çok konuşan sıcakkanlı biri değilim demek ki . O zamanki yol arkadaşım olsaydı benim yerime çözmüştü şu adamı şimdi çoktan . Ne sıkıntısı var , nereden gelir , nereye gider ? Aslında bu kez ben de merak etmiyor değildim , ne olurdu ki oracıkta , varsa eğer sorunlarını paylaşabilsem ve de rahatlatabilsem adamı . Hiç olmazsa ayrılırken gülümsediğini görebilsem iyi olmaz mıydı ? Havanın kararması ile birlikte , kalan üç beş umudunu da kızıllığa döker gibi bakıyordu sanki aynı noktaya .

Oltamda en ufak bir kımıldanma yoktu , tıpkı az ötemde oturan düşünceli adam gibi . Kalkıp gitmenin zamanı da geldi diye düşünerek tuttuğum tek balığı da denize fırlattım bir anda . Adama yardım edemediğimden miydi bilmiyorum ben de karamsarlığa girmiştim onun gibi . Az önce acıktığımı hissediyordum oysa şimdi canım hiç bir şey istemiyordu . Güneşin battığı yerde umutları tüketiyorduk sanki ikimiz de. Başımı kaldırıp gökyüzünü seyre daldım bir süre , bulutların arasından süzülerek geçen bir uçağın yanıp sönen ışıkları ilişti gözüme . 'Yıldızlar görünmeye başlayacak neredeyse' dedim içimden , bu kez adamın da benim gibi başını gökyüzünün büyüsüne çevirdiğini gördüm . Tam olarak seçemiyordum adamın yüzündeki anlamı ama işe yaramıştı bu davranışım . İçimdeki umut ışıklarını ona doğru yakmıştım sanki , yerinden doğrulup kalktı , bana doğru yaklaşıp 'Hoşçakalınız !' dedi ve yanımdan uzaklaştı , sesindeki ton umut vericiydi . Epeyce uzaklaşmıştı ki birden döndü yine , bir kez daha uzun uzun baktı güneşin battığı yere doğru , bir şeylerini bıraktı içinden sanki , sonra da hızlı adımlarla gözden kayboldu .

Ardından ben de doğrulup baktım onun baktığı yere doğru , yerden aldığım bir taşı fırlattım denize , dalgalanan suya bakakaldım sonra .

O adamın oraya , güneşin battığı yere , gönlünden ne sakladığını ya da neyi bıraktığını göremediğim gibi , hiç bir zaman da öğrenemeyecektim...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Görülmesi Gereken 100 Yer



Görülmesi Gereken 100 Yer

Fokus Dergisinin bir yayınıdır bu rehber kitap. Kitap ilk
sayfasında ve arka kapağında şöyle tanıtılıyor: “Görülmesi Gereken 100 Yer
rehberi, bir gezginin ölmeden önce keşfetmesi gereken 100 yere dair ipuçları
içeriyor. “Dünya” adını verdiğimiz hazine sandığından çekip
çıkardıklarımızın arasında neler yok ki? Paris’ten Rio’ya, Cape Town’dan
Hong Kong’a karakterleriyle bizi içine çekiveren muhteşem kentler;
medeniyetten kaçıp sığınabileceğimiz el değmemiş doğa harikaları;
Drakula’nın şatosundan Japon kaplıcalarına, Toskana bağlarından Vietnam’ın
yüzen pazarlarına dek yaşamamız gereken ilginç kültür deneyimleri; Bali’den
Maldivler’e en romantik yerler ve tabii ki hayal gücünün ürünü yapay
cennetler…”
İşte bu “Hazine sandığı”nın içinde; 10 Kent, 25 doğa harikası,
25 kültür noktası, 20 anıt, 10 romantik yer, 5 Dünya’nın sonundaki yer ve 5
yapay cennet tanıtılmış.
Bu 100 yer arasında Türkiye’den sadece iki “kültür noktası”
yer almış;
Kültür Noktalarının ilk sırasında “36- Mardin ve Midyat”
İkinci sırasında da “ 37-Safranbolu” var.
“36- Mardin ve Midyat” maddesini açıyorum 68 ve 69. sayfalarda
Midyat’ın Gölbaşı mahallesi antik görüntüsüyle yerleşmiş. Altında da:
“Midyat, Süryani geleneklerinin yaşadığı tek yer” yazılmış. Açıklamaysa
şöyle:Güneydoğu Anadolu’nun belki de en masalsı kenti olan Mardin, Kuzey
Mezopotamya Ovası’nın içinden bir ortaçağ kalesi gibi yükseliyor. Birbirinin
manzarasını kesmeden, bir anfi tiyatronun basamakları gibi tepeden aşağıya
doğru sıralanan taş konaklar, ovayı seyreden teraslarda geçen hayatlar ve
kentin tek araç yolu olan"1. cadde?ye açılan daracık, tünelimsi sokaklar...
Mardin ve çevresini içine alan ve tarihe "Turabidin" (Tanrı Hizmetkarları
Dağı) olarak geçen dağlık plato, ilk hıristiyanlardan olan Süryaniler?in
bıraktığı çok sayıda kilise ve manastırı gizliyor. Kentin 5 km. dışındaki
Deyrulzafaran Manastırı ile 60 km. mesafedeki Midyat ve çevresindeki terk
edilmiş Süryani köyleri görülmeye değer.” Sayfanın en altında da Mardin ve
Midyat’ın internet sitelerinin adresleri verilmiş.
DÜNYADA GÖRÜLMEĞE DEĞER 100 YER’ den birinde yaşayan
MARDİNLİLER ve MİDYATLILAR ne mutlu size...

...!!!...RIHTIM...!!!...



Ay döner yüzünü,bu gece bana ve aklıma sen düşüverirsin tamda unutmaya meyilliyken yar..
Kızma ha olmaz mı?
sorma da bu halimi?
aa ne buldum?:
çiçekleri sularken küçük bi kağıtta silinmek üzere bir yazı..
Tarih var üzerinde sanki 4 yıl önce bu gece evet evet,
4 yıl önce tamda bu gece,
ah ne güzel di o gece diye bir iç çekiyorum...12.10.2006
Sana gelmiştim karaköy iskelesnden senin eve yokuştan çıkana kadar nasılda ıslanmıştım....
Gülümsüyorum :şimdi hatırlayınca sırtımdada o büyük çanta vardı,o bile ıslanmıştı..
Gerçi üzerimde kalın montum vardı ama o yağmuru iyi hatırlıyorumda şimdide yağıyor gerçi yağmur..
Yokuşu çıkmak için adım attıkça dahada yoruluyordum. Çünkü yağmur ısallttığı için ağırlaşıyor gibi hissediyordum, ee bide sigaranın etkisi var.haklsısın! Çok içmeme kızardın helede: sabah uyanınca hıh :)
Elerimi yüzüme sürdüm şimdi hafif gülümsedim ve senin yemek yemdiğini düşünerek :asmalıdaki plav üstü nohutçudan, paket yaptırdım ...aaa’biliyorum bi sefe denemiştim nohutlu pilavı ama becerememiştim’..:)
.............................gülme incinirim...diyorum
Herşey okadar saf ve temızdiki değil mi? düşününce
Şimdi susma zamanım mı ?diye kendime çoğu kez sordum emin ol yar...!
Nasıl olduğunu bilirsin, bi nalan vardı ya alt komşun: ben adımlarımı nekadarda hafıf bassam ,o anlardı birinin merdivenden çıktığını ve yine anlamıştı o gün çıkarken....
kapıda karşıladı benı falan filan.............
Ve evet eve çıktım terasımız yıne aynı aa ama yağmur orda Sanki küşük bi gölet oluşturmuştu...Biraz istanbul’u seyrettim .
Ve üşüdüğümü hissedip içeri geçmiştim,
Ah ,tabi yorulduğumuda odayı toplayıp yemek faslı yapacktım ki ev sahibi kapıyı çaldı,kirayı ben vermiştim ve sende kızmıştın
hıh düşününce çok da sevmiştim evimizi.....
Okadar güzeldi ki seni beklemek,uyuyakalmışım sen gelip yanıma uzandığını farkedene kadar tabii uyuyordum
sana sarılmış koklamıştım çok özlemiştim çünkü seni evimizi çiçeklerimizi ya anlatamam bunu herşeyiii........uzun zaman olmuştu, çünkü uzaktım herşeyden kıskanıyordum artık senı gören herşeyi herkesi.....
...............gülme incinirim...
Yarıda kalan ne biliyormusun? .............o gece mi hayır
.........sevda mı? hayır
........... ne o halde merak mı ettin?
Ben söyleyeyeyim mi?
Canımın yangısı...Yar çünkü o gece ben sana kavuşmak için değil ,veda için gelmiştim...Ve sen bunu benım halımden anlamıştın korkuyordun zamana bakmaya ...

AYRILIK MI?
Evet
Ama her ayrılık bir kavuşmadır, bunu sen derdin....
Islanan herşey kurumuştu ve saat yaklaşıyordu, gelme demiştim ama gelmeni de herşeyden çok istiyordum bunu gözlerime kim baksa anlardı..:(
aşağıya inince başımı havaya kaldırıp evimize baktım sana sarıldım ve yola koyulduk,
ıslanarak çıktığım yokuşu senin sıcaklığınla iniyordum...yanımda sen
gözlerimi bian kapatıp düşünmüştüm ve iyiki varsın dedim içimden..
....EVET karaköy rıhtımdayız vapura bindik 10.10 vapuru haydar paşada indik...o an kalbim neden, okadar hızlı atıyor şimdi anlıyorum .veda dahada yakınlaşmıştıda ondan...:(
....Evet haklıyım veda son veda birdaha asla olmayacak...
Sarıldık delicesine koklayarak..
Şimdi bile içime çekiyorum düşününce gözlerimi kapatıp...
Ellerimiz ayrılıyordu yavaşca..hadi git dedim dön ve git
Seni seviyorum git...
...Sende :’Seni Seviyorum Git’ demiştin...ilk ve son duyuşumdu o cümleyi senden rıhtımda....
yine söylüyorum
:...SENİ SEVİYORUM...





yıl:12.10.2010
tıpkı bugün gibi....seni seviyorum demek